Bir Zamanlar Kumandanın Tek Bir Tuşuyla Sayısız Bilgiye Eriştiğimiz Teletext, Nasıl Sessiz Sedasız Kayboldu?
1970’lerin ortalarında, renkli televizyonlar lüks sayılırken televizyon ekranlarını daha bilgi dolu hâle getirmek için kollar sıvanmıştı. Özellikle döneminin bir statü sembolü olan Teletext, renkli dünyamıza sadece birkaç düğmeye basarak metin tabanlı bir macera ekliyordu.
İnternetin yaygınlaşmasıyla pabucu dama atılan Teletext, bir neslin hem bilgi hem de eğlence kanalıydı. Hava durumu, son dakika haberler ve spor skorları sadece televizyon karşısında tek bir düğmeyle elimizin altındaydı. Ama sonra işler değişti…
1970’lerin ortalarında televizyonlar renkli dünyalarını genişletirken John Adams, bu büyüyü daha da derinleştirmek için bir yol arayışındaydı.
Tam bu sırada sahneye Teletext’i çıkardı. BBC ve ITV gibi büyük televizyon yayıncıları, ekranlarımıza metin tabanlı bir bilgi ekranı getirme kararı aldılar. 1974 yılında Birleşik Krallık’ta başlayan bu macera, internetin yaygınlaşma sürecine kadar dünya çapında popülerliğini korudu.
Teletext’in yükselerek kısa sürede evlerimizdeki televizyonları birer bilgi kaynağına dönüştürmüştü. Elimizin altında internet olunca tüm bilgilere erişebildiğimiz için artık rafa kaldırılan Teletext, o dönemler için bir kumanda ve birkaç tuşla bilgiye ulaşmanın en kolay yoluydu. Ülkemize gelmesi ise yıllar sonrayı bulacaktı.
Philips’te çalışan mühendis John Adams, televizyon ekranına bilgi sığdırmanın mümkün olduğunu keşfetti.
Alışılmışın dışında gelişen bu teknoloji biraz imkânsız gibi görünüyordu. Fakat aslında bunun yapılabilir bir şey olduğunu görerek bu konuda araştırmalar gerçekleştiren Adams, TV ekranında bilgi aldığımız Teletext’i geliştirdi.
Bu yaratıcı çözüm, o döneme göre maliyeti tuzlu olmasına rağmen BBC tarafından Ceefax adı verilen ilk Teletext sistemi olarak dünyaya tanıtıldı. Diğer şirketler de kendi sistemlerini duyurarak rekabet ortamını iyice kızıştırdılar: Bu rakip sistemler ise ORACLE ve Prestel idi. İlk başta, bu sistemler için herhangi bir standart belirlenmemişti, bu yüzden piyasa hangi sisteme yatırım yapacağını bilemiyordu.
Ancak sonunda bir standart üzerinde anlaşmaya varıldı ve kısa sürede bu standart her yere yayıldı. Teletext macerası da işte böylece başlamış oldu.
1976’da resmen hayatımıza giren Ceefax, başlangıçta ayrı bir cihaz takılarak izlenebiliyordu.
Ancak kısa zamanda, Teletext olan televizyonlar piyasaya sürüldü ve izleyici kitlesi hızla arttı. Özellikle 1982’ye gelindiğinde, taşınabilir televizyonlar üzerinde Ceefax ve ORACLE yayınlarını almak artık mümkündü.
Teletext ise hızlıca yayıldı ve olabildiğince geliştirildi. Hatta Beeb adındaki bir şirket, BBC Acorn mikrobilgisayarında çalışan teleyazılımı bile piyasaya sürmeye başlamıştı. Oyuncular, bir anten ve küçük bir dekoder kullanarak teletext üzerinden program ve oyunlar indirebiliyorlardı.
Bu servis, 1980’lerin sonlarına kadar devam etti. Ancak Teletext yayınlarının geliştirilmesi konusunda çok fazla çaba gösterildiğini söyleyemeyiz. Elbette daha gelişmiş standartlar oluşturuldu ama şirketler, bu standartlara uyumlu alıcılar üretmekte çekimser davrandılar. Bu nedenle Teletext yayınları, bizlerin de hafızasında kaldığı şekliyle pikselli ve parazitli karakterlerden oluşmaya devam etti.
Her ne kadar bu format, diğer yayın sistemlerine göre bariz avantajlar sunsa da zamanla evrim geçirmedi desek de haksızlık ederiz.
Son dakika haberleri, maç sonuçları ve borsa gibi anında güncellenmesi gereken bilgileri hızlıca duyurabilme yeteneği bu teknolojinin olmazsa olmazlarıydı. Sayfaya aynı anda milyonlarca kullanıcının erişmeye çalışmasının Teletext için bir önemi yoktu; bu yayınlar, alıcı sayısından bağımsız olarak güçlü bir şekilde devam ediyordu.
Çok fazla kullanıcının yüklenmesiyle çöken internet sitelerinin aksine Teletext’te kullanıcı sayısının o kadar önemli olduğunu söyleyemeyiz. Mesela 11 Eylül saldırıları sırasında web sitelerin çökmesiyle birçok kişi haber almak için Ceefax’a yönelmişti.
Gelelim bizim Teletext maceramıza.
90’lı yılların başında Türkiye’de de yeni bir dönem başladı. TRT tarafından 1990 yılında başlatılan “Telegün” adlı ilk Teletext yayını, özel kanalların çoğalmasıyla birlikte pek çok yayıncı, kendi Teletext macerasına girişti. Ancak o dönemler için bu yayınların mükemmel olduğunu söylemek hâlâ güç.
Çoğu zaman bir sayfaya erişmek için beklemek zorunda kaldığımız bir süreç vardı.
Sayfalar, kareler arasındaki boşluklara kodlandığından özellikle de sayfalar birbirinden uzaksa kullanıcılar televizyonlarının bilgiyi kaydetmesini beklemek durumundaydı. Bu durum, sayfaların yüklenmesini de geciktiriyordu. Ayrıca veriler, TV sinyalleriyle iletiliyor, bu da parazit sorunlarına sebep olabiliyordu. Sayfalar doğru yüklenmiyor, karakterler bozuluyordu. Bilhassa finans sayfaları bu konuda ekstra bir etkiye sahipti.
Teletext, şu anki genç nesil için pek çekici gelmeyebilir, hatta birçoğu bu ismi şu an duyuyor olabilir. Zamanında bu sayfaları görmek ve en güncel bilgilere ulaşmak için kumandadaki TXT tuşuna basmak yeterliyken şu an her şey internette, eliminizin altında.
Gariptir ancak modası geçse bile bugün hâlâ Teletext’in bir kitlesi var. Genellikle ‘boomer’ olarak adlandırdığımız neslin kullanmayı tercih ettiği bu teknoloji, büyük bir parlama yaşamış ve ardından internetin yükselişiyle yerini kaptırmış diyebiliriz.
Bu yayınlara devam eden TV kanalları ise hâlâ varlığını koruyor. Kim bilir, belki de unutulmaya yüz tutmuşken küresel bir felaket durumunda Teletext uzun bir aradan sonra tekrar sahneye çıkar!
Diğer sektörel içeriklerimiz: