AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ olarak tanıtılan yeni ekonomik düzen birçok felakete yol açtı.
Yurttaşlar, yüksek enflasyon ve artan maliyetler karşısında satın alma gücünü kaybederken hızla fakirleşti.
Ünlü ekonomist Alaattin Aktaş ise yüksek enflasyonun iktidarın bilinçli tercihi olduğunu belirterek sebeplerini sıraladı.
Alaattin Aktaş göre, yüksek enflasyon iki kesimin işine yarıyor.
Alaattin Aktaş’ın Ekonomim’de yer alan ilgili yazısı şu şekilde:
“Enflasyonla aslında mücadele edilmiyor, ediliyormuş gibi yapılıyor diye. Çünkü enflasyonun nimetleri var. Tabii ki bu nimetlerden de yararlananlar var.
Yine dünkü yazımda enflasyondan kimlerin çıkar sağladığını eski bir Hazineci dostumun yorumuyla aktaracağımı belirtmiştim. Bu değerlendirmenin sahibi isminin açıklanmasını istemediği için saygı duymak durumundayım.
Gelin yıllarını Hazine’ye ve borç yönetimine vermiş bu uzman isme kulak verelim:
YÜKSEK ENFLASYONUN NİMETLERİ
2021 ortasında “nas” söylemiyle başlatılan faiz indirimini bazı kesimler ideolojik takıntı olarak okumak istedi. Bu faiz indirimi süreci ve sonrasında ortaya çıkan yüksek enflasyonun çok bilinçli olarak hazırlanmış bir politika seçeneği olduğunu görmek gerekiyor.
Yüksek enflasyon, büyümeye yaradığı kadar reel borçların (borç/milli gelir) küçülmesine de yardımcı oluyor.
Bunun nasıl gerçekleştiğini açıklamadan önce nominal borç verilerine bakmakta yarar var.
Kamu ve özel sektörün brüt borç stoku 2023’ün ilk yarısının sonunda 22.6 trilyon lirayı geçti.
Kamuda en yüksek artış doğal olarak Hazine’nin borçlarında gözleniyor. Bu yılın ilk altı ayındaki artış 1.6 trilyon lira. Sadece haziran ayında 822 milyar lira gibi devasa bir yükselişle tarihi bir rekor kırıldı. Artışın en büyük nedeni Hazine’nin borçlarının yüzde 67’sine yakın bölümünün dövizli borçlardan oluşması.
SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ SONRASI
Veriler bize, kamunun borçlarında olduğu gibi, özel sektörün borçlarında da 2018’deki siyasal sistem değişikliği sonrasında inanılmaz bir büyümenin olduğunu gösteriyor.
2017 sonundan bu yılın haziran sonuna kadar beş buçuk yılda toplam borç artışı yüzde 422 oldu. Hazine borçlarında yüzde 541 artış var, Merkez Bankası’nın kısa vadeli dış borcunda ise yüzde 14 bine yakın inanılması güç bir artış söz konusu.
Bu beş buçuk yılda ilk artış 2018 seçimleri için 2017’de başlatılan bol kepçe kredi dağıtımıyla başladı.
Ardından Covid 19 salgınında dağıtılan kredilerle hızla zirveye doğru çıkıldı. Son olarak da 2023 seçimleri için dağıtıma devam edildi. Sonunda toplam brüt borç zirve yaptı.
BORÇ ERİTMENİN İKİ YOLU
Hep söylendiği gibi “borç milyonu aştıktan sonra” normal şartlarda ödenmesi pek mümkün değildir.
İki ödeme yolu vardır:
“Savaş ve yüksek enflasyon!”
Savaş olmayacağına, olmaması gerektiğine göre geriye tek yol kalıyor; yüksek enflasyon.
İşte iktidar da yüksek enflasyon tercihiyle enflasyonla mücadeleyi bir kenara koyarak hem milli gelirin büyümesini canlandırmış, hem de reel borç oranının (borç/milli gelir) hızla düşmesini sağlamıştır.
YÜKSEK ENFLASYON KİMİN İŞİNE YARAR?
Sorunun yanıtı çok açık. Yüksek enflasyon borçlu şirketlerin ve Hazine’nin işine yarar.
Şirketler fiyatlarını enflasyona bağlı olarak yükseltebildikleri sürece borç ödemekte zorlanmazlar. Hele bir de sabit faizli ve TL borçlanmışlarsa…
Borçları dolarize olmasaydı aynı yorum Hazine için de yapılabilirdi. Ancak o da yüksek enflasyon ortamında hızla yükselen KDV ve ÖTV başta olmak üzere genelde artan vergi gelirleriyle borç ödemede kısmen rahatlayabilir. Kısmen diyorum, çünkü kur etkisiyle dövizli borçlarındaki artış nedeniyle borçlanma hızını kesemez.
KİMİN ZARAR GÖRDÜĞÜ BELLİ
Yüksek enflasyondan en çok zarar gören kesim dar ve sabit gelirlilerdir. Türkiye’de sayıları hızla artan emekliler örneğinde çok net görüldüğü gibi, bu kesimler her geçen gün satın alma güçlerinde yaşadıkları kayıplar sonucunda hızla fakirleşir.
Artan fakirleşme ve yoksulluk, popülist iktidarın hayat kaynağıdır. Yoksulluğu yöneterek siyasi ömrünü uzatır. Hele bir de bizdeki gibi yüksek enflasyonun siyasi nedenini ve sonuçlarını tam olarak tahlil edemeyen bir muhalefet yapılanması varsa…“